1862 Yılında, Güney Afrikalı Müslümanların talebi ve sömürgeci İngiliz yönetiminin izniyle, Hilafet Makamı tarafından, Cape Town’a gönderilmek üzere bir alim aranır ve Ahmet Cevdet Paşa’nın çalışmaları sonucunda Erzurum Ahmediye Medresesi Müderrisi Ebubekir Efendi bu göreve uygun bulunarak kendisine tebligat yapılır.
İstanbul’dan 1862 Yılı Nisan Ayı’nda gemiyle yola çıkan Ebubekir Efendi, yanına yardımcı olarak 14 yaşındaki yeğeni Ömer Lütfi’yi de alır ve bu Ömer Lütfi, toplamda sekiz ayı bulan yolculuğu gün gün kaydederek daha sonra “Ömer Lütfi’nin Ümit Burnu Seyahatnamesi” ismiyle kitaplaştırır. Önce İngiltere’den vize almak ve İngiltere Büyükelçimiz Kostaki Musurus Paşa ile görüşmek üzere Londra’ya, ardından da kendilerini Ümit Burnu’na götürecek gemiye binmek üzere Liverpol’a geçerler. Biraz bekleyişin ardından esas duraklarına varmak üzere yola çıkar ve Cape Town Limanı’na 1863 Yılı Ocak Ayı’nda ulaşırlar.
Hemen işe koyulan Ebubekir Efendi, kısa zamanda bir okul açarak eğitim faaliyetlerine başlar, halkın dini ve sosyal sıkıntılarıyla ilgilenir. Bu arada kendisi de, kısa süren bir evliliğin ardından ikinci evliliğini yapar, biri küçük yaşta hayatını kaybeden altı çocuğu olur. Eşi Tahire Hanım da bir kız okulu açar. Çocukları aileden çok iyi eğitim aldıklarından, daha sonra her birisi de Afrika’da ve gittikleri yerlerde rehber şahsiyetler olurlar. Çok kısa zamanda İngilizce ve Afrikaans dillerini öğrenen Ebubekir Efendi, Afrikaans dilinde Arap harfleriyle yazdığı “Beyan-üd Din” isimli ilmihal kitabıyla deha çapında bir alim ve aydın olduğunu da göstermiştir ki Güney Afrika Dil Müzesi’nde, Afrika Dili’ne katkılarından dolayı kendisi için bir oda ayrılmış, bu çalışmaları anlatılmaktadır.
Ebubekir Efendi ailesi seyit soyundandır. Babasının görevi gereği gittikleri Şehrizor’da doğmuş, bir isyan sırasında babası öldürülünce on yedi yaşındayken tekrar ata toprağı Erzurum’a dönmüş ve eğitim hayatını burada tamamlayarak çeşitli medreselerdeki hocalığın ardından Ahmediye Medresesi’ne müderris olmuştur. Kendisinden sonra bu medresede müderris olan Abdürrezzak İlmi Efendi de Cape Town’dayken kendisini ziyaret etmiş ve kızı Fehime Hanım ile evlenerek damadı olmuş, Erzurum’a geri dönmüşlerdir. Abdürrezzak İlmi Efendi son Erzurum Nakib-ül Eşrafı’dır ve Ömer Nasuhi Bilmen’in amcasıdır.
Hızlı bir Ebubekir Efendi anlatısı olmuş oldu. Hiç tanımayan, bilmeyenler için bu kadarcık anlatmadan, Güney Afrika’da bıraktığı izler üzerine konuşmak olmaz diye düşündüğümden bu girişi yazdım. İnsan eseriyle yaşıyor, bazı insanların bıraktığı izler bilinen hayatlarından çok ötededir. Bugüne kadar, bıraktığı etki ile Güney Afrika’da, özellikle de Cape Town’da öncü bir şahsiyet olarak tanınan Ebubekir Efendi’nin, bundan sonra ana vatanı Türkiye ve özlemiyle gurbette zorlandığından, yaşadığı konağa da adını verdiği Erzurum’da yeniden hatırlanması ve tanıtılması gerekmektedir.
Yeni nesillere sahte kahramanlar kabul ettirmek eskiye göre daha zor, zira gençler üzerine koparılan yaygaranın aksine, eskiye nazaran daha çok araştıran, inceleyen, sorgulayan ve öğrenen bir yapıdadır. Bu milletimiz için de bir nimettir. Çünkü tetkik edilmeye başlandığında ecdadımızın bıraktığı kutlu miras çok iyi anlaşılmaktadır.
Şimdi okuyucumuzu, gözlerini kapatarak, Ebubekir Efendi ve yeğeni Ömer Lütfi’yi Ümit Burnu’na götüren geminin içinde kendilerini de onlara eşlik ederken düşünmelerini rica ederim. 48 ve 14 yaşında iki insan, geride memleket, çevre, dostlar, akrabalar, anne baba ve her yaşın kendine has biriktirmiş olduğu hatıralar, önlerinde aylarca karadan uzak, denizin çalkantılarıyla sürecek bir yolculuk ve gittiklerinde ne ile karşılaşacaklarını merak ettikleri bir istikbal…
Onbir saat süren uçak yolculuğu ile Cape Town’dan İstanbul’a gelirken, yol boyu, indikten sonra ve ilk birkaç gün bunun tesirinde kalıyor insan ve aklım hep o gemi yolculuğunda diyebilirim. Bir haftalık bir yolculuğa türlü hazırlıklarla, katlanacağımız özlemin sancılarıyla çıkarken biz, bu adamı karanlık ufka gitmeye ikna eden sebep ne idi?
Çok sevdiğiniz memleketiniz, bilinen, tanınan güçlü bir aileniz, ilim iştiyakı ile sağladığınız güzel bir işiniz, iyi bir dost çevresi, sarsılması zor bir hatırınız, velhasıl insanların elde etmek için uzun uğraşılar verdiği güzel bir hayatınız var. Bütün bu hayatı geride bırakacağınız, yeniden bir düzen kurmanızı gerektiren görevi kabul etmekten, bir bilinmeze yelken açmaktan çekinmiyorsunuz. Bu büyük fedakarlığı sağlayan motivasyonun kaynağı ne?
Bugün, en yetenekli, eğitilmiş, ufku açık gördüğümüz gençlerimizi Erzurum’un Karayazı’sında, Olur’unda, Ilıca’sında ve memleketin her köşesinde verilen görevi yapmaktan imtina ettiren basiretsizlik ile yukarıda saydığımız derinliği karşılaştırdığımızda, hangi hayret, içine düştüğümüz durumu açıklayabilecektir?
Tarihin kırılma noktaları, tekerrür eden olaylar zincirini dönüştürecek hamle, daha önce büyük değişimlerin aktörü olmuş adamları anlamaktan geçiyor diye düşünürüm. Başkalarının renkli masallarındaki büyülerden, kendi hikayelerimizdeki sadeliğin ve sıcaklığın düşlerini kurarak kurtulabiliriz. Put kırıcı ve düş kurucu büyük adamlarımızı kocaman puntolarla tabelalara astığımızda, gönlümüze yazdığımızda, bilinçle, geleceğin farkında olarak yaptıkları hizmeti duyurup anlattığımızda, onlara iyilik yapmış olmayacağız, zira onlar iyiliği, hatırlanmayı bizden bekleyerek iş görmediler, umutları daha ulu bir kapıdandı onların. Biz onları kavradığımızda, kendimize ve gelecek nesillerimize, yeni ve kestirme yollarla güzel hedeflere ulaşmanın kapılarını aralayacağız.
Ebubekir Efendi’yi Erzurum’dan dünyanın öbür ucu diyeceğimiz Ümit Burnu’na o gemi götürmedi. O geminin de sığındığı, enginleri kucaklayabilen büyük bir gönül ve o gönlün sahibini yetiştiren, fedakarlığı, diğergamlığı, azmi ve gayreti öğreten dev bir medeniyet birikimi taşıdı onları. Hatırlayalım ve orada da kalmayıp daha ileriye taşıyalım insanlığımızın ihtiyacı o büyük medeniyeti.
Ebubekir Efendi insanlarla nasıl irtibat kuracağını, onları nasıl dönüştürebileceğini, yeni tanıştığı insanlarla nasıl uyum yakalayabileceğini gayet iyi biliyordu ki bunu başardı. Peki bugünkü gelişmiş imkanlara rağmen o formasyonu nasıl sağlayamıyoruz?
Atatürk Üniversite’mizin hazırlatmış olduğu Erzurum’un Yüzleri seri kitapları içerisinde Abdürrezzak İlmi Efendi isabetle yer bulmuş kendine. Fakat onun da hocası, rehberi diyebileceğimiz, kayınpederi Ebubekir Efendi yok o seride, zira bütün müktesebatını alıp gitmiş başka bir diyara. 48 yaşından sonra bir yerden bütün izlerini silerken başka yerde derin izler açabilen adamlarımız vardı ve bundan sonra da var olmalılar.
Ebubekir Efendi, okuyarak, izleyerek anlaşılabilir, ancak en çok da iz sürünce yerleşiyor gönlünüze. Onun büyük hülyalar kurarak gezdiği Cape Town sokaklarında, Boo Kaap Mahallesinde gezerken içinize işliyor, oralarda bıraktığı çocukları ve yaşayan torunlarının maharetlerini gördükçe büyük adam olmanın ne demek olduğunu bir kez daha müşahade ediyorsunuz.
Tekrar edilmiş hataların yolları, izleri de duruyor, selamete vardıran istikametler de aşikar. Düşmeyelim o yanlışlara ve güzel hedeflere götürecek iyi hikayeleri örnek, yoldaş edelim hayatımıza. Geleceği gören, planlayan bir adam çok adam, aksi halde milyonlarca adam tek adam etmiyor vesselam.